Büyük devletler ile tarihi geçmişe sahip milletlerin kısa ve uzun vadeli stratejik planları vardır. Öyle olmasa varlıklarını devam etmesi mümkün değildir. Bu konuda en belirgin devlet; adı bile ‘’Britanya İmparatorluğu’’ olan İngiltere’dir. Almanya’nın “Lebensraum" denilen Hayat Sahası gibi idealleri vardır. Komşumuz Yunanistan’ın bile amiyane tabirle boyundan büyük " Megali İdea" yani büyük Yunanistan hayali avunmaktadır (1).
Bizim de "Turan" ve daha da büyük "Kızılelma" ülkümüz gönüllerde yaşamaktadır. Bütün dünya da bu iki kelimeden, geçmişimizi bildiklerinden çok çekinmektedirler. Tabiri caizse "Uyuyan Arslan" olarak gördüklerinden, atamız Bilge Kağan’ın "Ey Türk Milleti, titre ve kendine dön!" çağrısından uzaklaştırmak için içten ve dıştan bütün entrikaları uygulamaktadır (2). Bugün devletimizi meşgul eden gaileler bu çekincelerin gayretkeşliğidir.
Son Türk Devleti’nden önceki "Devlet-i Âliyye-i Osmâniyye" adı bile büyüklük, yücelik manasındadır (3). İdare merkezinin adı "Bâb-ı âli" diplomatik ismi bile yüce kapı manasındaki "Süflime Porte" (4). Hatta Bâb-ı âli kapısı bile devasa ve muhteşem bir eserdir. Hatta meşhur Osmanlıca tekrardan oluşan "Babıali kapısından mürur edip geçer iken yek bir atlı süvariye tesadüfen rastladım" vecizedi de burayı da anlatmaktadır (5). Aşağıda bu konuyu ve ABD’nin 1998 senesinde gerçekleştirdiği “Çöl Harekatı’na giden yoldaki planlamasını yaptığı, bizzat başımdan geçen manidar anekdotu takdirlerinize arz ediyorum:
Önceden Başbakanlık, günümüzde ise Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Devlet Arşivleri’ne ait İstanbul’daki dünyanın en eski ve büyük Osmanlı Arşivi’nde çalışırken; 1989 senesinde her hâliyle dikkat çekici bir araştırmacı vardı.
Yahudi orjinli Prof. Dr. Margrat Wenke; fiziken yani görünüş olarak dikkat çekiciliğinden ayrı, araştırma konusu daha da farklıydı. Margaret Wenke, mesai saatine bizden önce gelip kafeteryada sohbet edip iletişimde bulunduğu kimselere ikramlarda bulunuyordu. Araştırma salonu görevlisi de olduğumdan benimle gayet iyi geçinmeye çalışması da dikkatimi çekiyordu.
Konuşmalarında iltifatlar normalden çok fazlaydı. Kendisi Avrupa’dan ABD’ye gidip profesör olmuştu. Almanya da ve İstanbul Üniversitesi’nde de misafir öğretim üyesiydi.
Çok çalışıyor ve her gün araştırmacıların isteme hakkı tanınan kontenjan evraktan fazlasını istiyordu. Fazla evrak talebi “Muhafaza Bakım Depolarındaki” milyonlarca evraktan çıkarılıp araştırmacıya verildiğinden günlük limit konulmuştu. Evrak çıkarılsa bile kaydı, teslimi ve aynı şekilde iade işlemleri için limit mecburiyet olmuştu.
Limiti her gün aştığını kendisine izah ediyorsak da canının sıkıldığı belliydi. Hatta bir gün tehditkâr bir üslupla ama şaka söylüyormuş tarzında gülerek:
“-Gazanfer senin boğazını sıkarım!” bile demişti.
-Öfkelenince eşinizin de boğazını da sıkıyor musun, diye sorunca;
-Beyim yok, bekârım, cevabını verdi.
Ben de gülerek aynı şekilde şaka ile karşılık verdim:
“Evde kaldığın belli oldu!”
Benim bu “evlenememişsin” anlamındaki deyimi anlamadığı için;
“Ben evde kalmıyorum, çalışıyorum ve Boğaziçi’nde oturuyorum” demişti.
Bu konuşma üzerine diğer görevli arkadaşlar ve araştırmacılar tebessüm etmişlerdi.
Kendisine “evde kalmışlık” sözünün bir deyim olduğunu kocası olmamak anlamında kullanıldığını açıklayınca da tebessüm edip;
- “Gazanfer seni seviyorum!” diyerek havayı yumuşattı. Margaret Wenke ile uzun zaman böyle, sinirlerimize ve öfkemize hâkim olmaya çalışarak ama birbirimize hep saygılı davranarak çalıştık...
Bir gün bir hediye paketi ile gelip birkaç gün sonra Mısır'a gideceğini söyledi. Bakalım bu kendi milliyetini kendi ülkesini. Hiçbir şekilde asla başkalarına tercih etmeyen hanımefendi bizim Türk Hava Yollarını tercih edecek miydi?
Bu düşünceyle sordum:
“Mısır’a hangi uçakla gideceksin? Türk Hava Yollarıyla mı?”
Cevabı enteresandı:
“Hayır, uçakla gitmiyorum. Yavuz Sultan Selim'in Mısır Seferi sırasında gittiği kara yolunu takip ederek, durduğu konaklama menzillerini ziyaret ederek gideceğim!..”
Bu cevap herkesin dikkatini çekti. Neyse muhabbet sırasında orada bulunanlara da ikramda bulundu. Ben bu akademisyenin bu farkındalığına hayret ettim. Aklıma akrabalarımızdan Fahrettin Tacar'ın Harp Akademisinde öğrenci iken harekât dersi hocasına sorduğu bir soru ve hocasının verdiği cevap geldi. Demişti ki:
“Harekât subayımız, kara, deniz, hava ve dağ harekâtlarını anlatmasına rağmen dünyamızın büyük bir bölümünü kaplayan çöllerden bahsetmemişti. Sordum:
-Komutanım, bütün arazi ve hava harekâtı hakkında bizleri bilgilendirdiniz. Malum dünyamızın büyük bir bölümünü de çöller kaplamıştır. Tarihte çöller de aşılıp savaşlar yapılmıştır. Ama çöl harekâtı hakkında herhangi bir talimname de yok."
Komutanımız demişti ki:
“Haklısın, ben de aynı soruyu Amerikalı harekât dersi subayına sormuştum. O da çöl harekâtı hakkında en güzel belge ve bilgi Osmanlı Arşivi ve Türklerin yazdığı eserlerdir. Konu akademisyenlerce Türkiye’de araştırılıyor. Araştırma bitince talimnamesi yazılacak ve sonra derslerde anlatılacaktır.”
O yıllarda Harp Akademisini birincilikle bitiren rahmetli Fahrettin Tacar'in bu hatırası akademisyen Margaret Wenke’nin araştırma konusu ile örtüştüğünden anlamış oldum.
ABD ve müttefik kuvvetlerin Irak’a girip Çöl Harekâtı başlatınca uygulama alanını da yıllar sonra bütün dünya ekranlardan izlemiş oldu. Onlar bizim arşivlerde çürümeye terk edilen stratejik bilgilerimizi araştırarak öğrenerek sonra da hakkıyla kullanıp bize ve komşularımıza uygulamasını da göstere göstere gerçekleştirirken “tarih bir tekerrürdür, ders alınsaydı hiç tarih tekerrür eder miydi?” vecizesi de yerini buluyordu...
Gazanfer Şahin / ENP
Not : Yazıların bilimsel, etik sorumlulukları yazarlara aittir. Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur.
KAYNAKCA:
1- Lebensraum, Megali idea kelimeleri manaları Vikipedi ‘ilgili maddelerinden alınmıştır.
2- Turan, Kızılelma, Bilge Kağan; Rehber Ansiklopedi'nin ilgili maddelerinden alınmıştır.
3- Bâb-ı âli, Rehber Ansiklopedi ilgili maddesinden alınmıştır.
4- Süflime Porte, Fransızca Sözlük
5- Bâb-ı âli kapısı fotoğrafı
Yorumlar
Kalan Karakter: