Gündelik konuşmada moral kavramı, anlam genişliğine uğramıştır. İçinde bulunulan psikolojik durumu ve içsel motivasyonu anlatmak için sıklıkla kullanılır: “Moralim bozuk veya bugün moralim çok yüksek gibi.” Oysa bu kavramın dilimizdeki ilk ve gerçek manası “ahlak” tır.
Latince moral terimi mos, Moris sözcüğünden türetilmiştir: Töre, gelenek, alışkanlık, seciye manasına gelmektedir. Moralis ise töre ve ahlaka ait olan demektir.
Ahlak kavramı ise Arapçadaki “h-l-q” kök harflerinden (sülasi) Türkçeye geçmiş olup etimolojik kök anlamı ölçü, yaratılış, seciye, töre manasına gelmektedir. Öz bir deyişle ahlak ve moral aynı manada olmasına rağmen anlam kaymasına uğratılmış ve yaygın olarak yanlış kullanılmaktadır.
Diğer bir deyişle Ahlak veya moral; kişilerin, insanlar arası ilişkilerde davranışlarını belirleyen ilkeler toplamıdır. Bu bakımdan ahlak/moral, insanların toplum halinde yaşamasıyla ortaya çıkmış sosyal bir fenomendir. Bu durumda ahlak, toplum içinde bireyin davranışlarını düzenleyen, neyin doğru neyin yanlış olduğunu belirleyen değerler sistemlerini ifade etmektedir diyebiliriz. Bu nedenle her insan topluluğunun bir sosyal birliktelik olarak var olduğu andan itibaren bünyesinde meydana getirdiği ve kendisinde yaşattığı ve yeni kuşaklara eğitim ve gelenekleriyle aktardığı kendine özgü değer yargıları bulunmaktadır. Kısmen ve tamamen ahlaksız bireyler bulunsa da kendine özgü bir ahlaktan yoksun toplumlar bulunmamaktadır. Her toplum kendi ahlaksal değer yargılarını (ahlakını) evrensel, genel-geçer ve biricik geçerli görse de bu değerler tablosu toplumdan topluma değişiklik göstermektedir. Hatta aynı toplumda çağdan çağa farklılık gösterdiğinin bize Ahlak Tarihi kitapları anlatmaktadır. Etik kavramı ise ahlak yerine yanlış olarak kullanılsa da yaygın bir hatadır. Etik, akademik muhitlerde ahlak üzerine yürütülen ahlak felsefesi (moralphilosophie) anlamında kullanılmakta iken İngilizce konuşan halka özenen aydınlarımız bu iki kavramı adeta aynı şeymiş gibi kullanmaktadır. Oysa moral (ahlak) gündelik hayatta bireylerin ve toplumların neye “iyi” neye “kötü” dediğiyle ilgili iken etik ise bu değer yargılarının nasıl oluştuğu ve geçerlilik kazandığı gibi süreçlerle ilgilenmekte ve izah etmektedir.
Ahlak, daha çok toplumsal değerlerle ve toplumsal değer bağlantılı bir kavramken, ahlaklılık (morality) bireyin kendi vicdanı ve içsel değerleriyle ilişkilidir. Diğer bir anlatımla ahlak, toplumun ya da bireyin iyi ve kötü, doğru ve yanlış üzerine geliştirdiği değerler ve normlar dizgesidir. Ahlaklılık ise bir bireyin bu değerler ve normlara uygun şekilde davranması yani ahlak sistemini kendi yaşamına uygulaması ilgili niteliksel durumdur.
İslam’da ahlak, insanın Allah’a, diğer insanlara ve kendisine karşı sorumluluklarını düzenleyen kurallar bütünüdür. Ahlaklı olma (morality) ise yukarıda ifade ettiğimiz gibi ahlaki bir sistemin bireydeki yansımasıdır ve bireyin davranışlarını yönlendiren içsel bir rehberdir.
Ahlak, genellikle her toplumda din ile aynı kaynaktan doğmuş daha sonra iç içe olan bu yapı bazı zamanlarda bazı toplumlarda kısmen farklılaşsa bile genelde ahlak dinî kurallardan kaynaklanır. Toplumun genel kabulüne uygun davranışları ve bireyin diğer insanlarla olan ilişkilerini düzenler. Örneğin, yardımseverlik, adalet ve dürüstlük gibi erdemler ahlakın temel taşlarıdır. Morality ise bireyin kendi vicdanında şekillenen ve davranışlarına yön veren değerler sistemidir. Bir kişinin bir konuda ahlaki kurallara uygun davranması, aynı zamanda moral değerlere sahip olduğu anlamına gelir. Ancak morality, bireysel bir alan olduğu için kişinin toplumdan bağımsız olarak geliştirdiği değerleri de içerir.
İslam’da ahlak ve erdem ise birbirinden ayrılmaz. İslam ahlakı, bireylerin hem Allah’a hem de insanlara karşı sorumluluklarını düzenlemektedir.
İslam’da ahlak, Kur’an ve sünnet temelinde şekillenir. Bu bağlamda Kur’an-ı Kerim’de Allah, insanları güzel ahlaka teşvik eder ve kötü davranışlardan sakındırır. Örneğin, “Doğrusu Allah, adaleti, iyiliği ve akrabaya yardım etmeyi emreder; hayasızlığı, kötülüğü ve azgınlığı yasaklar” (Nahl, 90) ayeti, ahlaki ilkelerin temelini oluşturur. Sünnet ise Peygamber Efendimiz ’in söz ve davranışları yoluyla ahlakın pratikte nasıl uygulanacağını tüm insanlara gösterir.
İslam ahlakı, bireyin Allah’a karşı görev ve sorumluluklarını yerine getirmesiyle başlar: Hiç kimseye ve kendine zulmetmemek, adaletli olmak, hayalı ve edepli olmak ve beldeleri yani insanların yaşadığı beldeleri insan onuruna yaraşır şekilde mamur ve bayındır hale getirmektir.
İslam ahlakı sadece ibadetlerle sınırlı değildir. Yeryüzüne ve topyekûn varlığa ve bütün bir beşeriyet karşı sorumluluğu içerir. Diğer bir deyişle insanların birbirlerine karşı sorumluluklarını da ihtiva eder. Çünkü namaz, oruç, zekât gibi ibadetler, bireyin manevî temizliğini ve Allah’a olan bağlılığını ve ona karşı sorumluluk bilincini güçlü kıldığı gibi insan tercih etme ve kendisi için ilke edinme bilinci geliştirir. Özellikle oruç, insanın kendisi tarafından yine kendisine prensip edinebilme ve ilke koyabilme özgürlüğünü geliştirmesi bakımından son derece önemli bir ibadettir. Bir bireyin kendisini, özgür bir iradenin bilinçli hür tercihiyle belli bir ibadeti ifaya kendini zorunlu kılması o kişiyi (person) kendisinin efendisi kılar.
İslam, bireylerin dürüst, adil, merhametli ve cömert olmalarını öğütler. Peygamber Efendimiz (sav), “Komşusu açken tok yatan bizden değildir” buyurarak, toplumsal dayanışmanın ve yardımlaşmanın ahlaki bir gereklilik olduğunu ifade etmiştir.
Moral değerler, bireyin kendi iç dünyasında şekillenen ve davranışlarına rehberlik eden kurallardır. İslam, bireyin vicdanını önemser ve bu vicdanı doğru bir şekilde yönlendirmeyi amaçlar. Kur’an’da şöyle buyrulmuştur: “O, insana kötülüğü ve takvayı ilham edendir” (Şems, 8). Bu ayet, insanın içinde hem kötülüğe hem de iyiliğe yatkın bir yapı olduğunu ve vicdanın iyiliği seçmede rehberlik edebileceğini ifade eder.
Moral değerler, bireyin kendine karşı sorumluluklarını da kapsar. İslam, insanın bedenine ve ruhuna zarar verecek davranışlardan sakınmasını öğütler. Sigara, alkol gibi zararlı alışkanlıklar, sadece bedene zarar vermekle kalmaz; aynı zamanda bireyin, moral değerlerine de aykırıdır. Peygamber Efendimiz (sav), “Kendine zarar vermek de, başkasına zarar vermek de yoktur” buyurarak, bireyin kendine ve çevresine karşı sorumluluğunu vurgulamıştır.
Ahlak ve ahlaklılık anlamında moral, birbirini tamamlayan iki kavramdır. Ahlak, bireye toplumsal kurallar çerçevesinde bir yol haritası sunarken, moral (ahlaklılık, ahlaklı olma hali) bireyin bu kuralları kendi vicdanında kabullenme tarzını belirler. İslam, bu iki kavramı birleştirerek, bireylerin hem toplum içinde hem de kendi iç dünyalarında dengeli bir yaşam sürmelerini amaçlar. Peygamberimiz “Sizin en hayırlınız, ahlakça en güzel olanınızdır” buyurarak, bir sosyal kurum olarak ahlakın ve ahlakın bireyin vicdanında kabulü ve davranışlarında tezahürü olan ahlaklı olma durumunun bir Müslüman için ne kadar önemli olduğunu ifade etmiştir. Kur’an ve sünnet, ahlak sisteminin ve ahlaklı olmanın temel kaynaklarıdır ve Müslümanlara rehberlik eder. Güzel ahlaka ve güçlü moral değerlere sahip bireyler hem bu dünyada hem de ahirette huzuru ve mutluluğu bulabilirler.
Sonuçta moral/ahlak ve ahlaklı olma, bireyin ve toplumun huzuru için vazgeçilmez iki unsurdur. İslam’da ahlak, Allah’ın emri ve Kur’an’ın örnekliğinde şekillenirken, ahlaklılık ise bireyin vicdanında hayat bulur. Bu iki değer bireyin hem kendisine hem de çevresine karşı sorumluluklarını belirlemektedir.
Prof.Dr. Münir Dedeoğlu / ENP
Not : Yazıların bilimsel, etik sorumlulukları yazarlara aittir. Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur.
Yorumlar
Kalan Karakter: