2025 yılı, dünya siyaseti için yalnızca çatışmaların yılı değil, aynı zamanda "görünmeyen diplomasinin de yılı oldu. Hindistan ile Pakistan arasındaki Keşmir odaklı gerilimde atılan karşılıklı geri adımlar ve Rusya ile Ukrayna arasında uzun süredir beklenen ateşkes anlaşması, birçok soru işaretini de beraberinde getirdi: Bu ateşkeslerin arka planında kim vardı? Masada olmayan ama gölgede kalan hangi devlet ya da figürler süreçleri şekillendirdi?
Hindistan-Pakistan Ateşkesi: Körfez Rüzgârı mı Esti, Yoksa Fırtına mı Dindirildi?
Her iki ülke de 2024 boyunca Keşmir sınır hattında karşılıklı taciz ateşleri, hava sahası ihlalleri ve sert açıklamalarla dünya gündeminin başköşesindeydi. Keşmir Vadisi bir kez daha "barut fıçısına kibrit" rolü üstlenmiş, sınırda her yeni gün bir diğerini aratır hale gelmişti. Ancak 2025’in başlarında beklenmedik bir gelişme yaşandı; tansiyon bir anda düştü. Ateşkesin Umman’ın başkenti Maskat’ta yapılan gizli görüşmelerle sağlandığı ortaya çıktı.
Fakat ne olduysa, barış henüz kök salamadan, Keşmir'de gerçekleştirilen kanlı bir terör saldırısı yeniden fitili ateşledi. Hindistan yönetimi, saldırının Pakistan destekli örgütlerce planlandığını öne sürdü. Delhi yönetimi "dişe diş, göze göz" diyerek savaş uçaklarını havalandırdı. Pakistan topraklarında bazı sivil yerleşim yerleri ve askeri altyapılar hedef alındı. Bu, aslında alışıldık bir gerilim değil; nükleer gölge altında oynanan yüksek riskli bir oyundu.
Pakistan da misillemede gecikmedi. İslamabad yönetimi, Hindistan’ın hava saldırılarına cevap olarak sınır ötesine topçu atışları ve hava operasyonları düzenledi. Gerilim, nükleer düğmelere yaklaşacak kadar tırmanmışken, dünya kamuoyunda büyük bir panik baş gösterdi. Uluslararası toplum adeta diken üstünde otururken, savaş başladığı hızda sona erdi.
Tüm bu kargaşa içinde gözler birden Washington’a çevrildi. ABD Başkanı Donald Trump, kameraların karşısına geçerek Hindistan ve Pakistan’ın “tam ve acil bir ateşkes” üzerinde anlaştığını duyurdu. Sözleri kısa ama etkiliydi: “Dostlarımızla birlikte çözdük.” İşte tam da burada devreye görünmeyen oyuncular girdi. Ne olmuştu?
Körfez Diplomasisi Sahada
İddialara göre bu krizin yatışmasında Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin etkisi büyük. Riyad yönetimi, Hindistan’a milyarlarca dolarlık teknoloji ve altyapı yatırımlarını sürdürmek için “istikrar şartı” koştu. Abu Dabi ise Pakistan’a uzun süredir açtığı petrodolar kredileri aracılığıyla İslamabad’ı ekonomik olarak rahatlatmakta ve aynı zamanda etkili bir diplomatik baskı kurmaktaydı.
Kulislerde konuşulanlara göre, savaşın ikinci gününde Körfez’den hem Delhi’ye hem İslamabad’a çok net mesajlar gönderildi: "Barışı bozarsanız, kaynak muslukları kapanır." Her iki ülkenin ekonomik kırılganlıkları göz önüne alındığında, bu tehdit sıradan bir restleşme değil, can damarı kesilme tehdidiydi. Nitekim etkili oldu da…
Hindistan, Körfez’le olan ticari ilişkilerini sekteye uğratmamak için geri adım attı. Pakistan ise dış finansman akışının devamı ve IMF ile yapılacak yeni anlaşmalarda Körfez desteğini yitirmemek için bu ateşkese razı oldu.
Bu son kriz, Hindistan-Pakistan hattındaki geleneksel çatışma dinamiklerinin artık tek başına belirleyici olmadığını gösterdi. Küresel ekonomi, enerji projeleri, Körfez yatırımları ve uluslararası siyasi prestij artık savaşın değil barışın tetikleyicisi haline geliyor.
Savaşı başlatan ve bitiren enerji koridorları:
Körfez ülkelerinin Hindistan-Pakistan ateşkesine bu denli ilgi göstermesinin ardında enerji arz güvenliği ve doğal gazın doğuya ulaştırılması projesi var. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın Hindistan’a yönelik sıvılaştırılmış doğalgaz (LNG) yatırımları, barış ortamını zorunlu kılıyor. Çünkü Keşmir ve Belucistan üzerinden geçmesi planlanan bazı enerji nakil hatları, çatışma sürdükçe hayata geçirilemiyor.
Bu noktada devreye “Körfez-Güney Asya Enerji Koridoru” giriyor. Bu koridor, Umman üzerinden Pakistan’ın Gwadar Limanı'na, oradan da Hindistan’ın Gujarat eyaletine uzanacak şekilde kurgulandı. Fakat Gwadar Limanı Çin’in de stratejik kontrolünde olduğundan, bu planın gerçekleşmesi için Çin-Hindistan gerginliğinin yatışması gerekiyordu.
Barış, yalnızca tankları susturmadı; aynı zamanda boru hatlarının önünü açtı. “Savaş bacayı sarınca, ticaret dumana boğulur” diyen Körfez yatırımcıları için diplomatik çaba, gelecekteki milyar dolarlık enerji anlaşmalarının teminatıydı.
Çin’in Sessiz Hesabı: Rakipleri Aynı Masaya Oturtmak
Çin, bu ateşkes sürecinde sahnede görünmedi. Ama sahne arkasında “suskun aktör” olarak etkiliydi. Hem Pakistan’ın “demir kardeşi” hem de Hindistan’ın en büyük ticaret ortaklarından biri olan Çin, bu gerilimin kendi Kuşak-Yol girişimini tehdit ettiğini biliyordu. Çin için huzursuzluk, yatırımın düşmanı; çatışma, güvenli lojistiğin mezarıdır.
Bu yüzden Çin, Pakistan’a “ekonomik cezbedicilik” (economic enticement) üzerinden, Hindistan’a ise “piyasa erişimi” üzerinden baskı yaptı. Çin’in Hindistan’la ticaret hacmi 135 milyar dolara yaklaşırken, bu ilişkilerin askeri çatışmalar yüzünden zedelenmesi Pekin için ekonomik bir intihar olurdu. Deyim yerindeyse Çin “taş atıp kolunu yormadan”, tarafları masaya çekmeyi başardı. Ne taraf oldu ne de tarafsız; ama çıkarlarını güvenceye aldı.
Bu ateşkes, sadece bir sınırın ötesinde kurşunların susması değil, aynı zamanda Asya’da çok kutuplu güvenlik düzeninin yavaş yavaş oluştuğunun da göstergesi olabilir mi? Yoksa vatansız sermayenin jeopolitik hikayeler yerine küresel çıkarlarını incelemesinin ispatı mı?
Bu fotoğrafta ne görülüyor biliyor musunuz? Körfez ülkeleri enerji ve sermaye gücüyle, Çin ekonomik ve lojistik baskısıyla, Türkiye ise yumuşak gücü ve diplomatik çevikliğiyle bu tabloda rol alıyor.
Türkiye’nin sessiz ama etkili rolü
Bu denklemde Türkiye’nin rolü, ilk bakışta perde arkasında gibi görünse de etkisi sahada hissedildi. Ankara, uzun süredir Pakistan ile güçlü askeri iş birlikleri kurmuş durumda. Son yıllarda imzalanan savunma sanayii anlaşmaları kapsamında Türkiye, Pakistan’a hem Bayraktar TB2 ve Akıncı SİHA'ları hem de denizaltı teknolojileri ve savaş gemisi sistemleri konusunda önemli destek sağladı.
Kriz anında Türkiye, doğrudan taraflara arabuluculuk yapmasa da, Pakistan Savunma Bakanlığı ve Genelkurmayı ile yürüttüğü yoğun askeri temas sayesinde, çatışmaların daha da tırmanmaması için teknik ve istihbari tavsiyelerde bulundu. Ankara'daki diplomatik kaynaklara göre, Türkiye'nin güvenlik bürokrasisi, "askeri tansiyonun belli sınırları aşmaması" yönünde İslamabad’la özel hatlar üzerinden görüşmeler yaptı.
Bu süreçte Ankara'nın uyguladığı taktik, "dostun elini savaşta değil, barışta da tutmak" şeklindeydi. Türkiye, Pakistan'ın uluslararası izolasyona düşmemesi için Körfez ve NATO ülkeleri nezdinde diplomatik manevralar yaptı. Özellikle Türkiye'nin İİT (İslam İş birliği Teşkilatı) içindeki ağırlığı, bu kriz anında İslamabad’ın yalnız kalmamasını sağladı.
Bu kriz gösterdi ki Hindistan-Pakistan hattında artık sadece sınır çatışmaları değil; enerji koridorları, Körfez yatırımları, Çin’in kuşak-yol stratejisi ve Türkiye’nin bölgesel vizyonu da belirleyici. Keşmir’de sıkışan bu iki ülke, artık kendi başlarına çatışma ve barış kararı alamayacak kadar çok aktörün gölgesinde. Herkesin eli taşta ama gözü menfaatte.
Türkiye bu süreçte iki mesajı öne çıkardı 1. Askeri teknolojiyle dostluk pekiştirilir, barışın dili güçle kurulur. 2. Yeni dünya düzeninde diplomasi sadece büyük başkentlerde değil, sahada kurulan güven bağlarında gelişir.
Rusya-Ukrayna Ateşkesinde Türkiye’nin rolü ve Çin’in stratejik baskısı
Karadeniz’de yaşanan bitmek bilmeyen güç mücadelesi, tarafları oldukça yordu. Moskova, Batı yaptırımları ve iç ekonomik baskı altında çözüm ararken, Kiev ise kayıplar karşısında Batı’dan istediği desteği alamadı. Bu süreçte Türkiye’nin –özellikle MİT’in ve Dışişleri Bakanlığı’nın arka kanallardan yürüttüğü temaslar– belirleyici rol oynadığı konuşuluyor.
Ancak asıl dönüm noktası, Çin’in Moskova üzerindeki baskısıydı. Pekin, “Belt and Road” güzergahında istikrarı zorunlu gördü ve Moskova’ya askeri değil, diplomatik çözüm için telkinde bulundu. Aynı şekilde ABD’nin Zelenski’ye “diplomatik çözümü kabul et” baskısı da anlaşmanın imzalanmasını hızlandırdı.
Günümüz diplomasi arenası, sadece devlet başkanlarının el sıkıştığı karelerden ibaret değil. Lobi grupları, özel arabulucular, istihbarat servisleri ve bölgesel güçler, her çatışma kadar her ateşkesin de bilinmeyen aktörleri. Hindistan-Pakistan ve Rusya-Ukrayna örnekleri, bunun sadece başlangıcı.
Karadeniz’de Barışın Anahtarı İstanbul'da mı?
Rusya ve Ukrayna arasında 2022’de başlayan savaş, 2025’e gelindiğinde yalnızca cephelerde değil, ekonomilerde, toplumlarda ve diplomasi koridorlarında da derin yaralar açtı. Moskova, Batı yaptırımları altında adeta ekonomik cendereye alınmışken, Kiev’in de Batı’dan beklediği desteği bulamadığı görülüyor.
Ancak ne olduysa, kartlar bir anda yeniden karıldı. Zelenskiy ve dört Avrupalı liderin, Rusya'nın 12 Mayıs'ta başlayacak 30 günlük koşulsuz ateşkesi kabul etmesini istemesinden birkaç saat sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, önümüzdeki 15 Mayıs’ta İstanbul'da Kiev ile 'doğrudan görüşmelere’ hazır olduğunu söyledi.
Türkiye tarafsız gibi görünüp tarafların güvenini kazanan ülke
Ankara, savaşın ilk günlerinden bu yana izlediği dengeli politikayla hem Kiev hem de Moskova nezdinde diplomatik bir “güven limanı” haline geldi. Türkiye'nin, Boğazları Montrö Sözleşmesi çerçevesinde yönetmesi, Batı'nın çağrılarına rağmen Rusya’ya topyekûn yaptırım uygulamaması ve Ukrayna’ya insani yardım kanallarını açık tutması, iki başkentte de dikkatle izlendi.
Bu ortamda, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT), aylar süren arka kapı diplomasisiyle tarafları masaya çekmek için nabız yokladı. Süreç adeta iğneyle kuyu kazmak gibiydi. Ancak sabır, soğukkanlılık ve stratejik hamleler sonunda meyvesini verdi.
İstanbul deyip geçmeyin o bir Jeopolitik merkez
Putin ve Zelenski'nin İstanbul’da yüz yüze gelmeyi kabul etmesi, Türkiye açısından tarihi bir kazanım. Bu görüşme yalnızca bir ateşkesin değil, aynı zamanda Türkiye'nin bölgesel liderliğinin ve barış inşa edici rolünün tescili. Ankara, bu görüşmeyle birlikte sadece Karadeniz’de değil, Avrasya’nın güvenlik mimarisinde söz sahibi bir aktör olduğunu dünyaya göstermiş oldu.
Türkiye'nin, Batı'nın güvenilmez arabuluculuk çabalarına alternatif olarak doğan bu diplomatik başarıyı İstanbul'un simgesel ve stratejik konumuyla perçinlemesi, Osmanlı’dan bugüne süregelen tarihsel arabuluculuk misyonunun modern bir yansıması olarak okunabilir.
Çin ve ABD'nin Gölgesi, Türkiye'nin Gövdesi
Unutmamak gerekir ki bu görüşmenin altyapısı sadece Ankara'da değil, Pekin ve Washington’un kulislerinde de şekillendi. Çin’in, “Belt and Road” (Kuşak ve Yol) projesi kapsamında Karadeniz’de istikrarsızlık istememesi ve bu nedenle Moskova’ya barış telkininde bulunması süreci hızlandırdı.
Trump yönetiminin Ukrayna'ya verilen silah ve mühimmatları ücretlendirememesi nedeniyle hibe programını askıya alması ve ABD’nin, cephedeki kayıplar karşısında Zelenski’ye “masaya otur” çağrısı, Kiev’in tavrını yumuşattı.
Diplomasiyle örülmüş bir sessizlik umudu
İstanbul'daki bu tarihi buluşma, sadece iki liderin el sıkışması değil; Karadeniz’de fırtınanın dinmesi, Avrupa’nın derin bir nefes alması ve Türkiye’nin “arabulucu güç” kimliğinin küresel düzeyde pekişmesi anlamına geliyor. Barış hâlâ pamuk ipliğine bağlı olabilir. Ama o ip artık İstanbul’un ellerinde. Türklerin çağı başlíyor.
Kiev ve Moskova: Neden Şimdi Ateşkes?
İki ülke arasında üç yılı aşkın süredir devam eden savaş, yalnızca cepheleri değil; ekonomileri, siyasetleri ve toplumları da lime lime etti. Ne Kiev ne Moskova, savaşın başındaki gibi dirençli. Şimdi hem sahada hem masada sular duruluyor gibi. Peki bu “ateşkes arayışı” neden şimdi?
Kremlin, savaşın ilk günlerinde Batı’nın bölünmüşlüğünden faydalanarak hızlı bir zafer umuyordu. Ancak evdeki hesap cepheye uymadı. Batı yaptırımları, savunma harcamaları ve artan iç toplumsal baskı, Rus ekonomisini kıskaca aldı. Putin yönetimi savaşın devamı halinde asker bulmakta, kaynak yaratmakta ve meşruiyet sağlamakta zorlanmaya başladı. Artık Kremlin için zafer değil, zararı durdurmak önemli hale geldi.
Ukrayna için de tehlike çanları susmadı. Kiev cephesi, üç yıl boyunca gösterdiği dirençle dünya kamuoyunun saygısını kazandı. Ancak Batı’nın ekonomik sorunları, siyasi değişimleri ve halklarının sabırsızlığı, Ukrayna’ya verilen desteği azalttı. Trump’ın baskısı AB içinde savaş karşıtı seslerin yükselmesi ve silah tedarikinin yavaşlaması, Zelenski’yi diplomatik çözüme mecbur bıraktı.
Çin Moskova’ya buraya kadar demiş olabilir mi? Pekin yönetimi, Kiev ile Moskova arasındaki istikrarsızlığın sadece bölgesel değil küresel sonuçlarının çıkarlarını tehlikeye attığını, ticaret yollarını ve yatırım projelerini tehdit ettiğini gördü.
Özellikle Kuşak ve Yol Girişimi'nin Karadeniz ayağı, savaşın uzamasıyla risk altına girdi. Çin, Moskova’ya açıkça “ekonomik ve diplomatik çözüm” önermiş olabilir. Rusya, Batı’dan umduğunu bulamazken Doğu’dan gelen fısıltıyı dikkate almak zorunda kaldı.
Avrupa ise enerji krizleri ve göç dalgalarıyla uğraşırken, savaşın maliyetini taşımakta zorlanıyor.
Batı, bu nedenle Zelenski'ye ateşkesi konuşmaya başla mesajını daha yüksek sesle vermeye başladı.
Türkiye’nin sessiz diplomasisi, İstanbul’un sembol gücü
Ankara, savaş boyunca denge politikasını ustalıkla yürüttü. NATO üyesi olup Rusya’yla köprüleri atmayan tek aktör olarak hem Kremlin’in hem Kiev’in güven duyduğu nadir ülkelerden biri oldu. MİT ve Dışişleri’nin yürüttüğü arka kapı diplomasisi sonucunda, Putin ve Zelenski’nin İstanbul’da görüşmeye razı olması, ateşkesin artık hayal değil ihtimal olduğuna işaret ediyor. Söz gümüşse, sükût altındır” derler… Türkiye bu süreçte çok konuşmadı ama çok dinledi ve zamanı geldiğinde doğru masayı kurdu.
Ömür Çelikdönmez / ENP
Not : Yazıların bilimsel, etik sorumlulukları yazarlara aittir. Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur.
Gerekçeli Kaynakça
https://urdu.geo.tv/latest/403640-
https://www.livemint.com/hindi/news
https://www.dawnnews.tv/news/1259127/
https://www.rudaw.net/turkish/world/11052025
https://www.bbc.com/turkce/articles/c1j5d886n05o.amp
https://www.deutschlandfunk.de/indien-pakistan-kaschmir-konflikt-anschlag-100.html
https://amp.dw.com/tr/rusya-ve-ukraynadan-karşılıklı-ateşkes-ihlali-suçlaması/a-72487826
https://tr.euronews.com/2025/05/11/putinden-ukraynaya-cagri-15-mayista-istanbulda-goruselim
https://apnews.com/article/pakistan-india-missiles-border-tensions-21a2859557179f2b32d6b8d5628ac853
https://www.ekhokavkaza.com/a/si-prizval-putina-zaklyuchitj-spravedlivoe-mirnoe-soglashenie/33409291.html
https://www.mediapart.fr/journal/fil-dactualites/070525/inde-pakistan-la-turquie-alerte-sur-un-risque-de-guerre-totale
https://www.inform.kz/ru/soglashenie-o-prekrashenii-ognya-v-ukraine-mozhet-bit-dostignuto-uzhe-v-eti-vihodnie-merts-9d8586
https://www.livehindustan.com/national/india-pakistan-war-considered-after-any-future-act-of-terror-government-big-decision-201746872681789.html
https://www.lemonde.fr/archives/article/1954/02/22/la-turquie-et-le-pakistan-coopereront-pour-assurer-la-paix-dans-le-proche-orient_2033789_1819218.html
https://www.amarujala.com/live/india-news/india-pakistan-war-live-updates-jammu-kashmir-loc-border-s400-iaf-army-navy-operation-sindoor-news-2025-05-10
https://navbharattimes.indiatimes.com/india/india-pakistan-war-what-would-a-prolonged-conflict-cost-india-pakistan-tension-kashmir-issue-swaminathan-s-anklesaria-aiyar/articleshow/121071550.cms
https://navbharattimes.indiatimes.com/india/india-vs-pakistan-war-situation-latest-news-today-live-updates-operation-sindoor-g7-countries-brahmos-ballistic-missile-army-briefing-in-hindi/liveblog/121045937.cms
Yorumlar
Kalan Karakter: