Keşmir'deki Hindistan-Pakistan çatışması, Güney Asya'nın jeopolitik fay hattında patlamaya hazır bir volkan gibi uzun süredir varlığını sürdürüyor.
Reuters'in 7 Mayıs 2025 tarihli haberine göre, Kontrol Hattı'nda (LoC) iki nükleer güç arasında yaşanan şiddetli bombardıman, 22 Nisan 2025'te Hindistan kontrolündeki Cammu Keşmir'de 26 kişinin öldüğü terör saldırısıyla tırmandı.
Bu olay, tarihsel rekabetin, iç politik hesapların, dış aktörlerin manipülasyonlarının ve bölgesel güç mücadelelerinin bir yansıması olarak, sadece iki ülkeyi değil, küresel dengeleri de etkileyebilecek bir krize dönüştü.
Bu makale, çatışmanın sebeplerini, olası sonuçlarını, arkasındaki amaçları, bölgesel ve küresel dengelere etkilerini, kimin neyin peşinde olduğunu ve Türkiye'ye yansımalarını derinlemesine ele alıyor.
Keşmir sorunu, 1947'de Hindistan ve Pakistan'ın bölünmesiyle ortaya çıktı.
Müslüman çoğunluklu bölge, Hindistan kontrolündeki Cammu Keşmir ve Ladakh ile Pakistan kontrolündeki Azad Keşmir ve Gilgit Baltistan olarak ikiye ayrıldı.
Birleşmiş Milletler'in 1948'de önerdiği plebisit, Hindistan'ın direnciyle uygulanamadı ve bölge, iki ülke arasında üç savaşın (1947, 1965, 1999) ve sayısız çatışmanın merkezi oldu.
Son gerilim, Pahalgam'daki saldırının ardından Hindistan'ın Pakistan'ı suçlaması, Pakistan'ın ise bunu "sahte bayrak operasyonu" olarak nitelendirmesiyle alevlendi.
X platformunda dolaşan bilgiler, Pakistan'ın 155 mm obüsler ve tanksavar füzelerle Hindistan mevzilerine saldırdığını, Hindistan'ın da misilleme yaptığını gösteriyor. Diplomatik ilişkiler çökmüş durumda: vize işlemleri durduruldu, diplomatlar sınır dışı edildi, 1972 Şimla Anlaşması ve 1960 İndus Su Anlaşması askıya alındı.
Pakistan, Hindistan'ın 24-36 saat içinde bir saldırı planladığını iddia ederken, Hindistan Pakistan'ı terörü desteklemekle suçluyor. Bu gerilim, sadece Keşmir'in değil, tüm bölgenin kaderini etkileyebilecek bir dönüm noktasında.
Çatışmanın sebepleri çok katmanlı.
İlk olarak, iç politik dinamikler her iki ülkede de gerilimi körüklüyor.
Hindistan'da BJP hükümeti, 2019'da Keşmir'in özel statüsünü kaldırarak milliyetçi tabanını konsolide etti. Çatışma, ekonomik sorunlardan dikkati dağıtmak ve muhalefeti bastırmak için bir araç.
Pakistan'da ise kırılgan ekonomi ve siyasi istikrarsızlık, ordunun Hindistan karşıtlığı üzerinden meşruiyet kazanmasına olanak sağlıyor.
İkinci olarak, Keşmir, iki ülkenin jeopolitik rekabetinin sembolü. Hindistan, Keşmir'i tamamen entegre ederek bölgesel liderliğini pekiştirmek istiyor; Pakistan ise Keşmir davasını canlı tutarak Hindistan'ı zayıflatmayı ve uluslararası desteği çekmeyi hedefliyor.
Üçüncü olarak, dış aktörlerin rolü kritik. Çin, Pakistan'ın en büyük müttefiki olarak Hindistan'ı dengelemek istiyor; Çin-Pakistan Ekonomik Koridoru (CPEC), Pekin'in bölgedeki ekonomik ve askeri nüfuzunu artırıyor.
ABD, Hindistan'ı Çin'e karşı bir müttefik olarak desteklerken, Pakistan'ı teröre karşı işbirliğine zorluyor. Rusya, Hindistan'la tarihi bağlarını korurken arabulucu rolüyle nüfuz peşinde.
Terör örgütleri, özellikle Leşker-i Tayyibe ve Direniş Cephesi gibi gruplar, kaos ortamından beslenerek kendi ajandalarını ilerletiyor. Son olarak, silah ve enerji lobileri, çatışmanın uzamasından kâr elde ediyor; Hindistan ve Pakistan'ın artan silah alımları, ABD, Rusya ve Çin'deki savunma şirketlerini zenginleştiriyor.
Bu çatışmanın sonuçları, senaryoya bağlı olarak değişiyor.
Sınırlı bir çatışma, her iki ülkede iç politik kazanımları artırabilir ancak Keşmir halkı için daha fazla acı ve yıkım anlamına gelir.
Hindistan basını, mevcut çatışmaların son dört yılın en kapsamlısı olduğunu belirtiyor; sivil kayıplar ve altyapı tahribatı kaçınılmaz.
Tam ölçekli bir savaş, düşük ihtimal olsa da, nükleer risk nedeniyle felaket olur. İki ülke de nükleer cephaneliğe sahip; 1998'de nükleer denemeler yapan Hindistan ve Pakistan, karşılıklı bir nükleer çatışmada milyonlarca insanı yok edebilir.
X platformunda, Pakistan Hava Kuvvetleri'nin sınıra hareket ettiği ve Hindistan'ın hava savunmasını güçlendirdiği yönünde bilgiler var, bu da gerilimin tırmanma potansiyelini gösteriyor. Uluslararası müdahale senaryosu, ABD, Çin veya BM'nin devreye girmesiyle ateşkese yol açabilir, ancak Keşmir sorunu çözümsüz kalır.
Terör odaklı bir kaos senaryosu ise militan grupların güçlenmesine ve bölgede uzun süreli istikrarsızlığa neden olabilir.
Her senaryoda, Keşmir halkı en büyük kaybeden; on yıllardır süren çatışmalar, bölgede ekonomik çöküntü, yerinden edilme ve insan hakları ihlalleri yarattı.
Bölgesel ve küresel dengeler, bu çatışmadan derinden etkileniyor.
Hindistan, Keşmir'deki kontrolünü sağlamlaştırarak Güney Asya'daki liderliğini pekiştirebilir, ancak ekonomik maliyet ve uluslararası tepki riskiyle karşı karşıya. Pakistan, Çin'le ittifakını derinleştirerek Hindistan'a karşı denge kurabilir, ancak ekonomik çöküş ve izolasyon tehdidiyle yüzleşiyor. Çin, Hindistan'ı zayıflatarak Asya-Pasifik'teki hegemonyasını güçlendiriyor; CPEC, Pekin'in enerji ve ticaret yollarındaki kontrolünü artırıyor.
ABD, Hindistan'ı destekleyerek Çin'e karşı stratejik bir avantaj elde ediyor, ancak Pakistan'ın Çin'e daha fazla yaklaşması Washington'un bölgedeki etkisini azaltabilir.
Rusya, Hindistan'la bağlarını korurken Çin'in tek güç olmasını engellemeye çalışıyor.
Silah ve enerji lobileri, çatışmanın uzamasından en büyük kârı elde ediyor; küresel enerji piyasalarındaki dalgalanmalar, petrol ve gaz şirketlerini zenginleştiriyor.
Küresel olarak, iki nükleer güç arasındaki çatışma, uluslararası güvenliği tehdit ediyor. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin daimi üyeleri (ABD, Çin, Rusya), kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederken, nükleer savaş riski tüm dünyayı endişelendiriyor.
Çatışmanın arkasındaki amaçlar, aktörlerin stratejik hedefleriyle şekilleniyor. Hindistan, Keşmir'i tamamen entegre ederek iç politik desteği artırmayı ve bölgesel üstünlüğünü garanti altına almayı hedefliyor.
Pakistan, Keşmir meselesini uluslararasılaştırarak Hindistan'ı diplomatik olarak köşeye sıkıştırmak ve iç istikrarını korumak istiyor.
Çin, Hindistan'ı sınırlayarak Güney Asya'daki etkisini artırmayı ve CPEC üzerinden ekonomik kazanç sağlamayı amaçlıyor. ABD, Hindistan'ı Çin'e karşı bir denge unsuru olarak güçlendirirken, Pakistan'ı teröre karşı işbirliğine zorluyor.
Terör örgütleri, kaos ortamında güçlenmeyi ve İslamcı bir ajandayı ilerletmeyi hedefliyor.
Silah lobileri, çatışmayı uzatarak sürekli bir talep yaratmak peşinde. Bu karmaşık satranç tahtasında, her aktör kendi taşını oynuyor, ancak nihai kazanan belirsiz.
Çatışma, Keşmir'in statüsünden çok, Güney Asya'daki güç dengesi ve küresel ticaret yollarının kontrolüyle ilgili.
Türkiye'ye etkiler, hem stratejik hem de insani boyutta önemli.
Türkiye, tarihsel olarak Pakistan'la yakın bağlara sahip; Keşmir meselesinde İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) çerçevesinde Pakistan'ın tezlerini destekliyor.
2019'da Hindistan'ın Keşmir'in özel statüsünü kaldırmasına karşı Türkiye'nin sert açıklamaları, Yeni Delhi ile ilişkileri gerdi. Mevcut çatışma, Türkiye'nin bölgesel ve küresel rolünü etkiliyor.
İlk olarak, Türkiye, İİT aracılığıyla Keşmir'deki insani krize dikkat çekerek Müslüman dünyasındaki liderliğini güçlendirebilir. Pakistan'ın çatışmada zayıflaması, Türkiye'nin İslamabad'a diplomatik ve askeri destek sunmasını gerektirebilir; bu, Türkiye'nin Güney Asya'daki nüfuzunu artırır, ancak Hindistan'la ekonomik ilişkileri riske atar. Hindistan, Türkiye'nin savunma sanayiinde yükselen bir aktör olduğunu görüyor ve SİHA alımı gibi işbirlikleri gündemdeydi; ancak Keşmir konusundaki pozisyon, bu fırsatları baltalayabilir.
İkinci olarak, çatışmanın enerji piyasalarına etkisi Türkiye'yi dolaylı olarak vuruyor. Güney Asya'daki istikrarsızlık, küresel petrol ve gaz fiyatlarını artırarak Türkiye'nin enerji ithalat faturasını kabartabilir.
Üçüncü olarak, Türkiye, arabulucu bir rol üstlenebilir.
Tarafsız bir aktör olarak, geçmişte Afganistan ve Ukrayna gibi krizlerde oynadığı arabuluculuk rolünü Keşmir'de deneyebilir.
Bu, Türkiye'nin küresel sahnede diplomatik ağırlığını artırır, ancak Çin ve ABD gibi büyük güçlerin tepkisini çekebilir. Son olarak, çatışmanın nükleer bir boyuta evrilmesi, Türkiye'nin de içinde bulunduğu NATO ittifakını alarma geçirir; bu, Ankara'nın güvenlik politikalarını yeniden değerlendirmesini gerektirir.
Kimin neyin peşinde olduğu, çatışmanın çok katmanlı doğasını ortaya koyuyor.
Hindistan, iç politik kazanımlar ve bölgesel hakimiyet peşinde; BJP, milliyetçi dalgayı sürdürerek 2024 seçimlerindeki zaferini sağlamlaştırmak istiyor.
Pakistan, ordunun iç politikadaki rolünü güçlendirmek ve Keşmir davasını uluslararası bir mesele haline getirmek için çatışmayı kullanıyor.
Çin, Hindistan'ı zayıflatarak Asya'daki liderliğini garanti altına almayı ve CPEC üzerinden ekonomik hegemonya kurmayı hedefliyor. ABD, Hindistan'ı Çin'e karşı bir kale olarak güçlendirirken, Pakistan'ı kontrol altında tutmak istiyor. Rusya, Hindistan'la bağlarını korurken arabulucu rolüyle nüfuz peşinde.
Terör örgütleri, kaostan beslenerek güçlenmeyi amaçlıyor.
Silah ve enerji lobileri, çatışmanın uzamasından kâr elde ediyor.
Türkiye, bu tabloda hem Pakistan'ın müttefiki hem de potansiyel bir arabulucu olarak hassas bir pozisyonda.
Her aktör, kendi çıkarını maksimize etmeye çalışırken, Keşmir halkı ve bölgesel istikrar en büyük bedeli ödüyor.
Sonuç olarak, Keşmir'deki Hindistan-Pakistan gerginliği, sadece iki ülkenin değil, tüm dünyanın geleceğini etkileyebilecek bir kriz. Çatışma, iç politik hesaplar, jeopolitik rekabet ve ekonomik çıkarlar tarafından körükleniyor. Bölgesel dengeler, Hindistan'ın yükselişi, Pakistan'ın kırılganlığı ve Çin'in artan nüfuzuyla yeniden şekilleniyor.
Küresel düzeyde, nükleer risk ve enerji piyasalarındaki dalgalanmalar, tüm aktörleri endişelendiriyor.
Türkiye, bu krizde hem diplomatik fırsatlar hem de ekonomik risklerle karşı karşıya. Çözüm, ancak BM veya tarafsız bir arabulucu aracılığıyla mümkün; Türkiye, bu süreçte aktif bir rol oynayabilir.
Ancak, temel sorun olan Keşmir'in statüsü çözülmedikçe, bu kriz patlamaya hazır bir bomba olarak kalmaya devam edecek.
Şükriye Akkoç / ENP
Not : Yazıların bilimsel, etik sorumlulukları yazarlara aittir. Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur.
Yorumlar
Kalan Karakter: