-Türkiye’nin Üniter Yapı Hassasiyetleri ve Kürt Meselesinde Bölgesel Dinamikler: Ulus Devletin Güvenliği ve Barış Arayışları -
Kürt meselesi, Türkiye’nin üniter yapı ve ulus devlet hassasiyetlerini merkeze alan bir perspektiften ele alındığında, bölgesel ve uluslararası güç mücadelesinin karmaşık bir yansıması olarak öne çıkıyor.
26 Nisan 2025 itibarıyla, Suriye’nin Kamışlı kentinde düzenlenen Kürt Ulusal Konferansı, Irak’taki Kandil’de PKK’nın kongre hazırlıkları ve Erbil’deki diplomatik hareketlilik, Kürt grupların birliğini güçlendirme ve Suriye’de özerklik taleplerini ilerletme çabalarını yansıtsa da, bu adımlar Türkiye’nin ulusal güvenliği ve bütünlüğü açısından ciddi tehditler barındırıyor.
Türkiye, Kürtlerle bir sorunu olmadığını defalarca vurgulamış, ancak PKK’nın silahlı faaliyetleri ve Suriye’deki SDG/YPG’nin özerklik hayalleri, Türkiye’yi hedef alan bölücü bir gündemin parçası olarak görülüyor.
Bu makale, Türkiye’nin üniter yapısını koruma önceliğini esas alarak, Suriye’deki gelişmeleri, Kürt konferansının olası sonuçlarını, Türkiye’nin PKK’ya yönelik çağrılarının etkilerini ve bölgedeki normalleşme ihtimallerini değerlendiriyor.
Kürtlerin Suriye’de özerklik arayışlarının Türkiye’ye benzer talepleri dayatma riski taşıdığı ve bu taleplerin, başta ABD ve İsrail olmak üzere bazı güçlerin Orta Doğu’da hegemonya kurma stratejilerinin bir aracı olduğu gerçeği, meselenin özünü oluşturuyor.
Türkiye’yi Kürt meselesinde barışa engel olan tek ülke gibi gösteren algı operasyonları, bu güçlerin Kürtleri kullanarak bölgeyi dizayn etme çabalarından bağımsız değil.
Suriye, Aralık 2024’te Beşar Esad rejiminin Heyet Tahrir Şam (HTŞ) tarafından devrilmesiyle kaotik bir yeniden yapılanma sürecine girdi.
HTŞ Şam’da yönetimi ele alırken, kuzeydoğuda SDG ve YPG’nin kontrol ettiği Rojava bölgesinde özerklik girişimleri devam ediyor.
Türkiye, SDG’yi PKK’nın uzantısı olarak görüyor ve Münbiç, Rakka, Kobani ve Kamışlı’daki çatışmalarda Suriye Milli Ordusu (SMO) ile bu yapıyı zayıflatmayı hedefliyor.
Kamışlı’daki Kürt Ulusal Konferansı, KDP, KYB, PYD ve DEM Parti gibi grupların katılımıyla, Kürtlerin Suriye’de federal bir yapı talebini resmiyete dökmeyi amaçlıyor.
Ancak bu talep, Türkiye’nin üniter yapısına yönelik bir tehdit olarak algılanıyor; zira Suriye’de özerk bir Kürt bölgesi, Türkiye’de benzer taleplerin meşruiyet kazanmasına zemin hazırlayabilir.
Türkiye, Kürt vatandaşlarının kültürel haklarını tanıma ve geliştirme yönünde adımlar atmış, ancak bölücü taleplere karşı sıfır tolerans politikası izlemiştir.
ABD’nin Trump yönetiminde SDG’ye yaklaşık 900 askerle verdiği destek, Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit eden bir ikircikli tutum olarak görülüyor.
Trump’ın “önce Amerika” politikası ve Suriye’den çekilme eğilimi, Kürtleri Rusya veya HTŞ’yle uzlaşmaya itebilir, ancak bu, Türkiye’nin SDG’ye yönelik operasyonlarını kolaylaştırabilir.
Rusya, İran ve Türkiye’nin Astana süreciyle sürdürdüğü diplomatik çözüm arayışları, Türkiye’nin Suriye’deki Kürt etkisini sınırlama hedefiyle uyumlu.
Kamışlı Konferansı, Kürt grupların birliğini güçlendirme ve Suriye’de özerklik taleplerini uluslararası alanda meşrulaştırma çabası olarak değerlendiriliyor.
Konferansın federalizm talebi, Rojava’daki özerk yönetimin anayasal tanınmasını hedeflese de, bu, Türkiye için kırmızı çizgi niteliğinde.
Suriye’de özerk bir Kürt bölgesi, PKK’nın Türkiye’ye yönelik taleplerini cesaretlendirecek ve bölücü faaliyetlere meşruiyet sağlayacaktır.
Konferansın bir “Ulusal Konferans Mekanizması” kurma girişimi, dört parçadaki Kürt gruplarını birleştirme iddiası taşısa da, KDP-PYD rekabeti ve PKK’nın silahlı mücadele ısrarı, bu hedefi zayıflatıyor.
Kürtlerin Şam’la diyalog çabaları, HTŞ’nin İslamcı ideolojisi nedeniyle sekteye uğruyor. Daha da önemlisi, ABD ve İsrail gibi aktörlerin Kürtleri Orta Doğu’da bir vekil güç olarak kullanma stratejisi, bu taleplerin ardındaki asıl niyeti ortaya koyuyor.
Türkiye, bu tür girişimleri, kendi toprak bütünlüğüne ve üniter yapısına yönelik bir tehdit olarak görüyor; zira hiçbir ulus devlet, bu tür talepleri kabul etmez.
ABD’nin SDG desteği veya Avrupa’nın Kürt meselesine ikircikli yaklaşımı, PKK’nın Türkiye’ye yönelik terör faaliyetlerini dolaylı olarak cesaretlendiren bir tutumdur ve bu, Türkiye’nin gözünde açık bir güvenlik tehdididir.
Türkiye’nin Kandil’e ve PKK’ya yönelik silah bırakma çağrısı, üniter yapıyı koruma ve terörle mücadele stratejisinin bir parçası.
Önerilen yol haritası, PKK’nın silah bırakmasını, müebbet cezaların indirilmesini, yöneticilerin sürgüne gitmesini ve kültürel hakların genişletilmesini içeriyor.
İmralı’da Öcalan’la yapılan görüşmelerde Öcalan’ın çözüm sürecine destek verdiği belirtiliyor, ancak PKK’nın özerklik ve anayasal tanınma talepleri, Türkiye’nin kırmızı çizgileriyle çelişiyor.
Türkiye, Kürt vatandaşlarının kültürel haklarını geliştirmeye açık olduğunu göstermiş, ancak bölücü taleplere asla taviz vermemiştir.
PKK’nın silahsızlanması, Suriye’deki SDG/YPG’nin zayıflaması için de kritik; zira bu yapı, Türkiye’ye yönelik tehditlerin Suriye uzantısını oluşturuyor.
Trump’ın Suriye’den çekilme politikası, Türkiye’nin operasyonlarını kolaylaştırabilir, ancak PKK’nın radikal kanadının silahsızlanmayı reddetmesi, süreci tıkayabilir.
MHP’nin milliyetçi duruşu ve iç politik baskılar, kapsamlı reformları zorlaştırsa da, Türkiye’nin önceliği, üniter yapıyı koruyarak barışı sağlamaktır.
Öcalan’ın etkisiyle ateşkes mümkün olsa da, özerklik talepleri nedeniyle tam bir çözüm zor görünüyor.
Türkiye’nin Öcalan görüşmeleri, iç barışı sağlama ve Suriye’deki Kürt etkisini sınırlama stratejisinin merkezinde. Öcalan’ın destek mesajı, hükümetin elini güçlendirse de, özerklik gibi talepler, Türkiye’nin üniter yapısına zarar verecek nitelikte.
Türkiye, kültürel haklar ve güvenlik odaklı adımlarla barış arayışını sürdürebilir, ancak bölücü gündemlere karşı kararlı duruşunu koruyor.
Suriye’de normalleşme, HTŞ’nin tutumu ve Trump’ın çekilme politikasına bağlı.
Trump’ın Suriye’den çekilmesi, Türkiye’nin SDG’ye yönelik operasyonlarını hızlandırabilir, ancak Kürtlerin HTŞ veya Rusya’yla ittifak arayışı, yeni komplikasyonlar doğurabilir.
Türkiye, HTŞ’yle sınırlı bir iş birliğiyle SDG’yi zayıflatmayı hedefleyebilir, ancak bu, uzun vadeli istikrar sağlamaz.
Rusya ve İran, Türkiye’yi Şam’la uzlaştırmaya çalışırken, ABD ve İsrail’in Kürtleri kullanma stratejisi, Türkiye’yi Kürt meselesinde yalnızlaştırma çabası olarak görülüyor.
Bu, Türkiye ile Kürtleri karşı karşıya getirme amacı taşıyan bir algı operasyonudur ve hiçbir ulus devlet, böylesi tehditlere boyun eğmez.
Kısa vadeli yol haritası, Türkiye’nin PKK’yla ateşkes müzakerelerini ilerletmesi ve Suriye’de SDG’ye yönelik operasyonlarını sürdürmesi etrafında şekilleniyor.
Kamışlı Konferansı’nın federalizm talebi, Türkiye’nin vetosuna takılacak; Trump’ın çekilme politikası, Türkiye’nin elini güçlendirecek.
Rusya, Şam-Türkiye diyaloğunu hızlandırarak mülteci dönüşü için zemin hazırlayacak. Orta vadede, Suriye’de yeni anayasa süreci başlayacak, ancak Kürtlerin özerklik talepleri, Türkiye’nin baskısıyla kültürel haklarla sınırlı kalacak.
Türkiye’de PKK’nın silahsızlanması için tartışmalar sürecek, fakat üniter yapıyı koruma hassasiyeti, kapsamlı reformları engelleyecek.
Uzun vadede, Kürt meselesi, Türkiye’nin kararlı duruşuyla çözümsüz kalabilir; Suriye’de özerklik girişimleri, Türkiye’nin müdahalesiyle zayıflayacak.
Bölgesel dengeler, ABD-Çin-Rusya rekabeti ve İran-İsrail gerilimiyle şekillenecek; Kürtler, bu mücadelede bazı güçlerin aracı olmaktan kurtulamayacak.
Olası tablo, Türkiye’nin üniter yapıyı koruma önceliğiyle değerlendirildiğinde üç senaryo sunuyor.
İyimser senaryoda, Türkiye PKK’yla ateşkes sağlar, kültürel hakları geliştirir ve Suriye’de SDG’yi zayıflatır; Şam, Kürtlerle sınırlı anlaşmalara gider; Türkiye mülteci sorununu çözer ve bölgesel etkisini artırır.
Realist senaryoda, PKK’yla müzakereler ilerler, ancak özerklik talepleri tıkanıklık yaratır; Suriye’de Kürtler, HTŞ ve Türkiye’nin baskısı altında zayıflar; Trump’ın çekilmesi, Türkiye’nin operasyonlarını kolaylaştırır, ancak kaos devam eder.
Kötümser senaryoda, PKK silahsızlanmayı reddeder, Türkiye’de gerilim artar; Suriye’de HTŞ-Kürt çatışmaları tırmanır, Türkiye operasyonları yoğunlaştırır; Kürt özerkliği çöker, ancak bu, ABD ve İsrail’in Kürtleri kullanma stratejisini değiştirmez.
Türkiye, Kürtlerle bir sorunu olmadığını, ancak bölücü taleplerle mücadele ettiğini vurgulamaya devam edecek.
Kürt meselesini Türkiye’ye karşı bir koz olarak kullanan güçlerin algı operasyonları, Türkiye’nin barış arayışını gölgelemeye çalışıyor.
Türkiye, üniter yapısını ve ulusal güvenliğini koruma kararlılığıyla, bu tehditlere karşı dimdik dururken, Kürt vatandaşlarının haklarını geliştirme yolunda adımlar atmayı sürdürecek.
Kamışlı, Kandil ve Erbil’deki hareketlilik, Türkiye’nin haklı mücadelesini ve barış için kararlı duruşunu bir kez daha gözler önüne seriyor.
Şükriye Akkoç / ENP
Not : Yazıların bilimsel, etik sorumlulukları yazarlara aittir. Yazıların içeriğinden ve kaynakların doğruluğundan yazarlar sorumludur.
Yorumlar
Kalan Karakter: