15 Haziran 1993, Azerbaycan’ın tarihine “Milli Kurtuluş Günü” olarak kazındı. Osmanlı’nın son dönemini hatırlatan o yıl, Anadolu’nun işgali neyse, 1992–1993 yılları arasında Azerbaycan’ın başına gelen de oydu: Ülke birden fazla cephede paramparça olmuş, yönetim tamamen çökme noktasına gelmişti. İşte tam bu karanlık günlerde, Türkiye’nin Mustafa Kemal Atatürk’ü nasıl ayağa kaldırdıysa, Azerbaycan’ın da Ulu Önderi Haydar Aliyev, rahmetli Abulfaz Elçibey’i (Aliyev’i) darbecilerin ölüm pençesinden kurtardı.
O dönemde harita, Azerbaycan’ı birkaç parçaya bölünmüş gösteriyordu. Devlet otoritesi fiilen yoktu. Elçibey’in en yakın çevresinde bile “darbecilik” kapışmış, ulusun geleceğini satacak kadar ileri gitmişlerdi:
-
Güney’de, İran ve Rusya destekli sözde “Talış Cumhuriyeti”ni kurmaya hazırlanan Elikram Hümbətov;
-
Kuzeybatı’da Rusya destekli millî bölücülük hareketleri;
-
Gence’de, ordunun önemli isimlerinden Suret Huseynov’un organize ettiği darbe girişimi;
-
İçişleri’nde, darbelere göz yuman Halk Cephesi kurucularından İsgender Hamidov;
-
Savunma Bakanlığı’nda, rahmetli Elçibey’in ödüllendirdiği Rəhim Gaziyev;
-
Meclis’te, Musavat Partisi lideri İsa Gambar’ın gücü arkasına alarak iktidarı içerden çökertme teşebbüsleri;
-
Ve Batı ile Rusya destekli Ermeni çeteleri ile “Sadval” adlı bölücü örgütün saldırıları...
Bu listedeki herkes, vatana ihanet ederek Azerbaycan’ı haritadan silinme eşiğine getirdi. Durum o kadar vahimdi ki, Elçibey’in Türkiye’deki destekçileri helikopter bile gönderemedi, ne askerî ne lojistik yardım yapabildiler. Ülke, Suriye ve Afganistan’dakine benzer bir iç kaosa sürüklenmişti.
Elçibey’i öldürmekle tehdit eden darbeciler, onun en güvendiği isimleri yanına çekerek tek bıraktılar. Tam da bu noktada, ısrarla Bakü’ye davet edilen Haydar Aliyev devreye girdi. Sovyetler döneminde KGB tarafından hapse atılan Elçibey’i, Aliyev’in özel girişimleriyle Azerbaycan’ın en güvenlikli cezaevinden kurtarması, tarihe geçen destansı bir hamleydi.
15 Haziran 1993’te, Haydar Aliyev’in liderliğe gelişiyle darbeci çeteler ve arkasındaki güçler tek tek tasfiye edilmeye başlandı. Aliyev, önce Cumhurbaşkanlığı’nın gücünü tesis etti; ardından 1995’e kadar silahlı gruplarla amansız bir mücadele yürüttü. O yılın sonuna gelindiğinde, haritadaki tüm “sorun odakları” ortadan kaldırılmış, Azerbaycan yeniden güçlü bir devlet olarak doğmuştu.
Ulu Önder, sadece iç güvenliği sağlamadı; 3 Ekim 2009’da Nahçıvan’da imzaladığı Nahçıvan Anlaşması ile Türk Devletleri Teşkilâtı’nın temellerini attı. Ruhunda taşıdığı Türkçülük felsefesiyle, devletler arası ilişkilerin gelişmesine öncülük etti. Uluslararası arenada Azerbaycan’ın sesini duyurdu, Karabağ meselesini dikkatlere çekti, ekonomi, eğitim ve savunma potansiyelini tek merkezde topladı.
Haydar Aliyev’in stratejik vizyonu, bugün zaferle sonuçlanan 44 günlük Karabağ Muharebesi’ne de zemin hazırladı. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve milletin sarsılmaz iradesiyle 2020’de Ermeni işgaline son verildi, toprak bütünlüğü yeniden sağlandı.
Ne var ki, bu kahramanlık öyküsünü Türkiye’de hâlâ çok az kişi biliyor. Elçibey’e sırtını dönen ihanet şebekeleri bugün farklı maskeler takarak algı operasyonu yürütüyor; Azerbaycan’a “Siyonist damga” vurmaya çalışanlar, gerçekleri çarpıtmakta sınır tanımıyor. Bu tür yalan dolu makaleleri, kardeş Türk basınında görmekse hepimizi derinden yaralıyor.
Oysa tarihin kesin hükmü bellidir: 15 Haziran, Azerbaycan’ın yeniden doğuş günü, Haydar Aliyev ise bu dirilişin öncüsü ve koruyucusudur. Vefa borcumuzu unutmadan, milli kurtuluşun yıl dönümünde bir kez daha hatırlamalıyız ki, gerçek liderler zor zamanlarda çekip gitmez; karanlığı yırtıp çıkarırlar. 15 Haziran, onun cesaretinin simgesidir.
Akif GASIMOV / ENP
Yorumlar
Kalan Karakter: