İran ve İsrail arasındaki çatışma, sadece bölgesel gerilim olmaktan çok daha fazlasını ifade eden mücadele, insanlığın geleceğini tehdit eden, medeniyetler arası hesaplaşmanın fitilidir. Küresel elit güç dengelerinin yeniden yazıldığı, ideolojilerin ve stratejilerin ölüm kalım mücadelesine dönüştüğü savaşta eğriyi doğrudan ayırt etmek farkındalığa giden önemli yoldur.
Küresel ve Bölgesel Güç Dengeleri: Çok Kutuplu Düzenin Çöküşü ve Kaosun Anatomisi
İran-Rusya-Çin ekseni, çok kutuplu dünya düzeninin simgesi olarak Batı hegemonyasına meydan okuyor. İran’ın yıkılması, Rusya’nın güney sınırının kırılması ve Çin’in Orta Doğu’ya erişiminin engellenmesi anlamına gelip, Amerikan dünya düzeninin yeniden inşası için kritik adımdır. ABD, Çin ve Rusya’yı etkisizleştirerek küresel hakimiyetini pekiştirmeyi hedefleyen strateji, sadece bölgesel değil, küresel güç dengelerinin kaderini belirleyecek savaş alanı yaratıyor.
Bölgesel olarak ise İran’da rejim değişikliği, çok etnikli yapının parçalanması ve mezhep çatışmalarını tetikleyebilecek senaryo, Irak işgali sonrası yaşanan mezhep savaşlarının tekrarıdır. İran’ın Lübnan, Yemen, Irak ve Suriye’deki müttefikleri üzerinden kurduğu ittifaklar, bölgesel şiddetin zincirleme yayılmasına yol açabilir. Küresel petrol piyasalarında yaşanacak sarsıntılar ise ekonomik krizleri derinleştirecektir. Bölgesel kaos, küresel güç dengeleriyle iç içe geçerek karmaşık ve tehlikeli tablo oluşturuyor.
Nükleer Söylem ve Medya Manipülasyonu: Algı Savaşının Karanlık Yüzü
İsrail’in İran’a yönelik nükleer tehdit söylemi, askeri argümandan çok uluslararası meşruiyet kazanma stratejisidir. Netanyahu’nun “varoluşsal tehdit” vurgusu, uluslararası aktörleri pozisyon almaya zorlayan güçlü anlatı yaratacak söylem, kamuoyunu önleyici saldırıya hazırlarken, İsrail’in eylemlerini zorunlu müdahale olarak meşrulaştırıyor. Nükleer silah sahibi olmayan İran’a karşı, nükleer kapasiteye sahip İsrail’in argümanı kullanması, uluslararası nükleer rejimin siyasal olarak seçici uygulandığını gözler önüne seriyor.
İran ise dini fetvalarla desteklenen etik argümanlarla karşılık veriyor. Nükleer silahların İslam’a aykırı olduğu ve programın tamamen barışçıl amaçlı olduğu iddiası, Batı kamuoyunu etkilemenin yanı sıra küresel Güney’de meşruiyet sağlamaya yönelik stratejidir.
Medya, söylemleri sadece bilgi aktaran değil, algıyı ustaca şekillendiren stratejik araç olarak kullanıyor. Batılı medya organları, İran’ın nükleer programını potansiyel tehdit olarak sunarken, İsrail’in nükleer kapasitesini belirsiz bırakan asimetrik görünürlük, jeopolitik çıkarların medya söylemi üzerinden nasıl yönlendirildiğini ortaya koyuyor.
Halk Psikolojisi ve Toplumsal Direnç: Korku, Manipülasyon ve Alternatif Anlatılar
Uydu görüntüleri, laboratuvar çekimleri ve korku pompalayan haber başlıkları, teknik konuları görsel tehdit haline getirerek halkta kronik tehdit algısı yaratması, kamuoyunun sürekli kriz modunda kalmasına ve irrasyonel destek kararları almasına yol açıyor. Medya, belirli aktörleri şeytani olarak kodlayarak, savaşlara toplumsal meşruiyet kazandırıyor.
Halk psikolojisi, tarihsel nükleer travmalar ve medya manipülasyonu ile şekilleniyor. Korku temelli değerlendirmeler, toplumsal dayanışmayı artırırken muhalif sesleri bastırıyor. Ekonomik krizler ve ambargolar, halkın gündelik yaşamını zorlaştırırken, nükleer söylemin yarattığı belirsizlik ortamı pragmatik hayatta kalma bilincini tetikliyor. Genç nesil ise kültürel alanlarda alternatif anlatılar üreterek resmi söyleme sessiz direniş gösteriyor.
Stratejik Çıkarımlar ve Sonuç: Karanlık Planları Fark Et, Uyan ve Mücadele Et!
Bu çatışmanın stratejik sonuçları, çok kutuplu dünya düzeninin kırılma noktasıdır. İran’ın düşmesi, Çin-Rusya-İran üçgeninin taşıdığı alternatif küresel düzen vizyonunun çöküşü anlamına gelirken, Batı’nın meydan okumayı bastırma stratejisi olarak okunabilir. Enerji hatlarına erişim, sadece ekonomik değil, ideolojik nüfuz alanlarının yeniden tasarımıdır. Zorla rejim değişikliği, sistemsel çöküş riski yaratmaktadır.
İran-İsrail çatışması, küresel güçlerin yeni dünya düzenini şekillendirmek için yürüttüğü karmaşık ve sinsi planın parçasıdır. Nükleer söylem ve medya manipülasyonu, sadece askeri güçle değil, ideolojik üstünlükle de kazanılmaya çalışılan savaşın araçlarıdır. Bu kavga, Türkiye gibi ulus devletlerin milli güvenliğini ve bütünlüğünün bölünmesini doğrudan tehdit ediyor.
Tüm sinsi planları fark etmek, sorgulamak ve harekete geçmek zorundayız. Sessiz kalmak, karanlık oyunun parçası olmaktır. Geleceği şekillendirecek kritik dönemde, sesimizi yükseltmeli, bilinçlenmeli ve mücadeleye katılmalıyız. Çünkü savaş, sadece bir ülkenin veya bölgenin değil, insanlığın kaderini belirleyecek dönüm noktasıdır.
SADİ ÖZGÜL / ENP
Yorumlar
Kalan Karakter: