İnsana yanlış bilgiyle iftira atılabilir mi?
Cevabım net: Atılır. Hem de devlet ciddiyetiyle, "gizli" ibareli notlarla.
1992 yılıydı. Türkiye'nin Tiflis Büyükelçiliği’ni açmak nasip oldu.
Bir haftalık zorlu bir yolculukla – Ankara’dan başlayıp İstanbul, Moskova, Suhumi ve Batum üzerinden – Tiflis’e ulaştım.
Görev yerimiz, Sovyet döneminde Brejnev tarafından açılan Acara Oteli’nin 705 numaralı odasıydı. Bir diplomatik karargâh, ama bir o kadar da sahada mücadele verilen bir görevdi.
O dönem Gürcistan karışıktı.
Abhazya ayrılmak istiyor, seçilmiş Cumhurbaşkanı Gamsakhurdia ülkesini terk etmişti. Yerine Devlet Konseyi Başkanı olarak Sovyetler'in tanınmış ismi Şevardnadze gelmişti.
Konsey üyelerinden biri doğrudan mafya bağlantılıydı.
Kısacası, masa başında değil, doğrudan sahada diplomasi gerekiyordu.
O günlerde Moskova Büyükelçimiz Volkan Vural’dı. Rusça bilmezdi, ama İngilizce ve Almancası kuvvetliydi. Yardımcısı Halil Akıncı ise Rusça’yı ana dili gibi konuşuyordu.
Popülerdi, sokakta karşılığı vardı, Gürcistan Devlet Başkanı ile birebir temas kuruyordu.
Volkan Vural, belki de bu popülerlikten rahatsız olmuş olacak ki Akıncı’yı Tiflis’e, kağıt üzerinde AGİK Gürcistan Misyonu Şef Vekili olarak gönderdi.
Ve işte o andan itibaren olaylar zinciri başladı.
Halil Akıncı’yla geçmişe dayanan bir güven ilişkim vardı. Ocak 1993'te Ankara’ya dönmeden önce özel bir ricada bulundu:
“Senin de tanıdığın, İnguşya Devlet Sekreteri Abdulraşid Dudayev Moskova’da bize yardımcı oluyor. Mümkünse beraber Türkiye’ye götür.”
Milli menfaat söz konusu olunca düşünmeden kabul ettim.
Biletini cebimden aldım, kendisini de yanıma alıp Moskova’dan İstanbul’a getirdim.
İstanbul’da, Keçik Oteli’ne yerleştik.
Tarihi yerleri gezdirdim, şehrin dokusunu tanıttım.
Sepetçiler Kasrı’nın önünden geçerken, Basın-Yayın ve Enformasyon Müdürlüğü binası olduğunu öğrenince içeri girmek, müdürle tanışmak istedi.
Yanımızda Emniyet’ten bir müdür yardımcısı da vardı.
Dudayev, İnguşya için insani yardım talep edeceği bir basın toplantısı yapmak istiyordu.
Ben hemen müdahale ettim:
“Dışişleri’nden izin almadan bu hassas iş olmaz. Kafkas Ülkeleri’nden sorumlu Candan Azer bu işin başında.”
Ancak bölge müdürü rahat tavırla,
“Candan Bey eski arkadaşım, Şikago’da birlikte çalıştık. Sorun olmaz.” dedi.
Ben yine de temkinliydim.
Dudayev’le Ankara’ya döndüm ve doğrudan Kızılay Genel Müdürü ile görüştüm.
İnsani yardımın C-130 uçağıyla İnguşya’ya gönderilmesi için başvuru sürecini başlattık.
Her şey usulünce ilerliyordu.
Ancak, hiç beklenmeyen bir gelişme yaşandı.
Kafkas Ülkeleri’nden sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Candan Azer, Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin’e “Çok Gizli – Kişiye Özel” ibareli bir not gönderdi:
“Vahit Özdemir, Çeçenistan Cumhurbaşkanı Cahar Dudayev’i Türkiye’ye getirmiş. Alçaktan uçan özel bir uçakla gelmişler. İstanbul'da Rusya aleyhine basın toplantısı planlanıyor...”
Yani özetle, isminden ötürü Abdulraşid Dudayev, Çeçen lider Cahar Dudayev ile karıştırılmıştı.
Basit bir isim benzerliği, hiçbir teyide dayanmadan devlet kayıtlarına geçmiş, ciddi bir diplomatik krizin eşiğine gelinmişti.
Neyse ki, Tiflis aranmış ve Halil Akıncı gerçeği açıklamış.
Böylece yanlış bilgi düzeltilmiş, fırtına dinmişti.
Bu olaydan sonra şu soruyu hep kendime sordum:
Merhametten gerçekten maraz mı doğar?
Devlet için katkı sağlamak, iyi niyetle hareket etmek neden zaman zaman suç gibi algılanır?
Üstelik olayın sonunda, Kızılay Şubat 1993’te İnguşya’nın başkenti Nazran’a insani yardımı ulaştırdı.
Ama bu süreç bana 1.000 doların üstünde bir kişisel masraf çıkardı.
Ve Candan Azer...
Adını bugüne kadar ağzıma almadım ama şimdi sormak hakkımdır:
Bir devlet görevlisi, soyadı benzerliğiyle insanları nasıl suçlayabilir?
Üstelik, İstanbul Basın-Yayın Müdürüne durumu açıkça anlatmışken, neden hiç kontrol edilmeden bu rapor yazıldı?
Evet, “Nereden nereye” dedirten bir anı bu.
Ve benim için açık bir hak ihlali.
Yanlış bilgi, kötü niyetten daha çok zarar verir. Hele ki diplomatik hafıza zayıfsa, gerçekler kolayca kurban edilir.
Yorumlar
Kalan Karakter: