Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) kamuoyu ile paylaştığı vizyon dokümanlarını incelemek, bizlere yalnızca bir kurumun geleceğe yönelik hedeflerini değil, aynı zamanda devlet aklının güvenlik ve strateji alanındaki evrimini de okuma fırsatı sunar.
Söz konusu son yayınlanan belgede, (https://www.mit.gov.tr/uploads/v/y7W089efbm3G.pdf) şüphesiz ki çağımızın karmaşık güvenlik ortamına uyum sağlama ve milli menfaatleri koruma iradesi net bir şekilde ortaya konulmaktadır.
Ancak bugün, bu tür vizyon belgelerinin satır aralarında gizlenen ve çoğu zaman kamuoyunun dikkatinden kaçan, istihbaratın en kritik ve belki de en meşakkatli veçhelerinden birine, yani "insan" faktörünün ötesinde, "teşkilatın kolektif zihni" ve bu zihnin işleyişindeki görünmez cepheye odaklanmak istiyorum.
En ileri teknolojiye sahip SIGINT (Sinyal İstihbaratı) sistemleri, en geniş ağlara yayılmış HUMINT (İnsan İstihbaratı) unsurları veya en kapsamlı OSINT (Açık Kaynak İstihbaratı) taramaları dahi, eğer o bilgiyi işleyecek, analiz edecek ve nihai karara dönüştürecek olan "kurumsal akıl" doğru kurgulanmamışsa, bilişsel tuzaklara karşı bağışık değilse, beklenen etkiyi yaratmaktan uzak kalır.
Hatta bazen, yanlış yönlendirilmiş bir güç haline dahi gelebilir.
Özellikle de istihbarat gibi yüksek riskli, belirsizliğin ve bilgi asimetrisinin hâkim olduğu alanlarda faaliyet gösteren yapıların, kendi içsel "bilişsel mimarilerine" yatırım yapmaları, en az yeni nesil bir İHA sistemine veya siber güvenlik altyapısına yatırım yapmak kadar hayatidir.
Nedir bu "bilişsel mimari"? Basitçe ifade etmek gerekirse, bir kurumun bilgiyi nasıl algıladığı, işlediği, yorumladığı, hangi varsayımlarla hareket ettiği, karar alma süreçlerinde hangi ön yargıların (bias) farkında olmadan devreye girdiği ve en önemlisi, bu ön yargılarla nasıl mücadele ettiğidir.
Saha operasyonlarında en tehlikeli anlardan biri, elde edilen bir istihbarat parçasının, mevcut bir senaryoya veya beklentiye "fazla mükemmel" bir şekilde uymasıdır. Buna "teyit ön yargısı" denir.
Analist veya operasyon yöneticisi, bilinçaltında kendi teorisini doğrulayacak verilere ağırlık verirken, çelişen veya aykırı duran sinyalleri göz ardı etme eğilimindedir. Bir diğer kritik tuzak ise "grup düşüncesidir.
Özellikle hiyerarşik ve kapalı yapılarda, farklı görüşlerin bastırılması, çoğunluğun veya üstlerin görüşüne sorgusuz sualsiz uyum sağlanması, feci sonuçlar doğurabilecek operasyonel hatalara zemin hazırlayabilir.
Tarih, bu tür bilişsel tuzakların bedelinin ağır ödendiği sayısız örnekle doludur; bu örneklerin bir kısmına ne yazık ki bizzat tanıklık etmişliğimiz de vardır.
MİT'in vizyon belgesinde bahsi geçen "proaktif istihbarat" anlayışı, geleceği öngörme ve tehditleri oluşmadan engelleme hedefini barındırır. Bu, ancak ve ancak analitik süreçlerde "alternatif senaryo analizi", "kırmızı takım" uygulamaları – yani kendi tezlerinin antitezini kasıtlı olarak üreten ve savunan birimler oluşturma – ve "şeytanın avukatlığı" gibi tekniklerin kurumsal bir refleks haline getirilmesiyle mümkündür.
Bir istihbarat teşkilatının en büyük gücü, sadece bilgi toplama kapasitesi değil, aynı zamanda kendi analizlerine ve varsayımlarına acımasızca meydan okuyabilme yeteneğidir. Bu, entelektüel cesaret ve kurumsal bir alçakgönüllülük gerektirir; "yanılıyor olabiliriz" sorusunu her daim masada tutmayı icap ettirir.
Bu noktada, mesleki ustalık, sadece ajan devşirme veya gizli operasyon yürütme becerisiyle sınırlı kalmaz. Aynı zamanda, analitik süreçlerin sağlamlığı, verinin çapraz sorgulanması, kaynak güvenilirliğinin sürekli test edilmesi ve en önemlisi, analistin kendi zihinsel süreçlerinin farkındalığı gibi unsurları da kapsar.
İstihbarat, bir yanıyla bilim, bir yanıyla sanattır; ancak temelinde her zaman eleştirel düşünce ve rasyonel analiz yatar.
Sonuç olarak, bir istihbarat teşkilatının vizyonu, sadece dış dünyaya yönelik hedefleri değil, aynı zamanda kendi iç işleyişine, kendi "düşünme biçimine" dair bir taahhüdü de içermelidir.
Kamuoyunun genellikle göremediği bu iç cephedeki mücadele, yani teşkilatın kendi bilişsel zaaflarıyla mücadelesi, ulusal güvenliğin sağlanmasında en az dış tehditlerle mücadele kadar belirleyicidir.
Geleceğin istihbarat savaşları, büyük ölçüde yapay zekâ ve veri analitiği üzerinden şekillenecek olsa da bu teknolojileri yönetecek ve onlardan anlamlı sonuçlar çıkaracak olan yine insanın ve daha da önemlisi, kurumun kolektif aklının sağlığı olacaktır.
Hiçbir zaman unutmamalıyız ki, en karmaşık stratejiler ve en ileri teknolojiler bile, insan zihninin ve onun kurumsal yansımalarının ürünüdür.
Ve bu zihin, sürekli olarak geliştirilmeye, sorgulanmaya ve korunmaya muhtaçtır.
Serkan Yıldız / ENP
Yorumlar
Kalan Karakter: