“Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Farkına bile varmadan?
Nasıl etmeli de ağlayabilmeli
Ayıpsız,
Aşikâre,
Yağmur misali?
Neylersin alışkanlık
İçin kan ağlarken yüzün güler
Dikilitaş gibi dinelirsin yine.
Yavrum, erişmek ne müşkülmüş meğer,
Anneler gibi ağlamanın yiğitliğine?”
N. Hikmet
20. yüzyılın en büyük şairlerinden Nazım Hikmet, sadece Türkiye’nin değil, dünya edebiyatının da en büyük değerlerinden biridir. Sürgün edilerek geldiği, yazgısının, mücadelesinin yurduna dönüşen Moskova’da bugün halen onun izlerini görmek mümkün. Moskova, Nazım’ın yaralarının sarıldığı bir sığınak… 1920’lerin başında “Doğu Emekçileri Komünist Üniversitesi’nde okumaya gelen Nazım, ikinci kez bu büyülü şehre geldiğinde artık vatanından koparılmış bir şair olarak gelecekti.
Türkiye’de farklı düşünceleri nedeniyle hapislerde soldurulmaya çalışılan, vatandaşlıktan çıkarılan Nazım, 1951’de Sovyetler Birliği’ne sığındı. Moskova’da yaşamaya başlayan Nazım, susmadı. Yaratmaya, üretmeye devam etti. Türkiye’de düşlediği fikirlerin provasının yapıldığı yer, Moskova’ydı. Burada Nazım, Türkiye’den vazgeçmedi. Göğsünde taşıdığı memleket hasretiyle Türk halkı için yazmaya devam etti. Burada birçok eser üretti. Sovyet Yazarlar Birliği üyesi olan Nazım’ın şiirleri Rusçaya çevrildi. Özgürlüğünün sürgünü olan Moskova onun için evrensel olmasını sağlayan bir araç da oldu.
Vatan haini olarak suçlanan Nazım, tüm bu süreçte Sovyet şairine dönüşmedi. Derdi Türkiye’ydi ve derdini de Türkçe söyledi. Türkçede direndi. Dünya entelektüel çevresinde Türkçe ile etkili olmaya devam etti.
Dünya halkları, barış ve kardeşlik için çabaladı tüm ömrü boyunca. 3 Haziran 1963 yılında gazetesine uzanırken, içinde vatan hasreti ile yaşama veda etti. Vatanına dönebilmek bir daha nasip olmadı. Bugün Nazım, her yıl 3 Haziran’da Moskova'daki Novodevichy Mezarlığı'nda anılmaktadır.
Moskova’da bugün Nazım’ı ve ruhunu yaşatan bir kurum bulunmakta. Toplumsal bir hafızaya dönüşen Nazım, Moskova’da Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı (Фонд культуры и творчества имени Назыма Хикмета) tarafından fikirleriyle ve sanatıyla halen yaşatılıyor. 29 Kasım 2019’da kurulan vakıf, Türkiye Büyükelçiliği ve diğer kültür kurumları ile birlikte çalışan köklü bir sivil toplum kuruluşudur. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, Moskova’da Nazım Hikmet’in ölüm yıldönümü anma töreni, doğum günü anmaları, kültürel programlar ve ödüller, akademik konferanslar ve paneller ile Nazım Hikmet’in felsefesini Moskova’da somutlaştırıyor.
Bu yıl Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı tarafından gerçekleşen Nazım Hikmet ölüm yıldönümü anma töreninde bulunma şansına eriştim. Kurucu başkan olan Ali Galip Savaşır ve Onursal başkan Ömer Zülfü Livaneli, Nazım Hikmeti ölüm yıldönümünde anmak için Moskova’daki Nazım severlere bir sürpriz yaptılar. 2 Haziran Pazartesi günü Cem Adrian ve Moskova Türk Kadınları Korosu eşliğinde Nazım Hikmet anıldı. Konser boyunca, gözyaşları gözlerin kıyısında akmaya hazır bekledi. Çoğu zaman Nazım Hikmet’in burada, Moskova’da yaşadığı acıları o gece kalbimde hissettim. Tıpkı Nazım gibi, tutkuyla bağlı olduğum vatanımdan uzaktaydım. Vatanından uzakta olan her insanın yaşadığı zorluklar ve yalnızlık hissi ile donatılmıştım. Dilini henüz konuşmaya başladığım bu memlekette, huzurluydum evet. Ama buraya ait değildim. Ait olduğum yerden uzakta, o yere daha iyi hizmetler sunabilmek için burada yeşermeye çalışıyorum. Birçok zorlukla cebelleşirken, bana huzur veren tek şey özlemine dayanamadığımda dönebileceğim ve bana kucak açan bir vatanın hala orada olması. Nazım’ı düşündüm. Ben vatanıma dönebilirken, onu Moskova denen bir cennete hapsetmişlerdi. İçinde taşıdığın bir sevda, tüm benliğini sardığında ve elinden bir şey gelmediğinde evet, cennet bir hapishaneye dönüşüyordu. Sahi bugün cennet dediğimiz fenomen, sevdiklerimizin bulunduğu ve kendimizi ait hissettiğimiz yer değil miydi? Büyük bir hasretin içerisinde hapsolmuşken, huzur tam olarak gönlün neresinde konumlanıp yeşerebilirdi? Aynı dili konuşmak yetmiyor çoğu zaman, yeryüzündeki en büyük nimet anlaşılmak. Nazım, yaşadığı dönem aynı dili konuştuğu insanlar tarafından anlaşılmadı. Anlaşılmamanın verdiği huzursuzluk ve sancı ile yeşermek kolay mıdır? Nazım çabaladı ama o hasret, o sancı onu bırakmadı.
Yoldaşımız çoğu zaman insan olmak zorunda değil. Bazen aynı yolu yürüdüğümüz, refikimiz basit bir duygu olabiliyor. Bir ömür bir hasret bize yoldaşlık edebilir. Nazım’ın yoldaşı, refiki vatan hasretiydi. Aşkları kalbine misafirlik etse de vatan aşkı ve hasreti kalıcı bir yere sahipti. Dünya Nazım’a ev sahipliği yaptı ve bizler onu tanıma ve okuma şansına sahip olduk. Var olsun, bu defa hasret değil, ışıklar yoldaşı olsun.
Selime Turğut / ENP
Yorumlar
Kalan Karakter: